Mayıs, 2013'te yazılmıştır.
"Uyuyalım. İnsan uyudu mu her şeyi unutur."
Sonunda okuyabildim şu meşhur Şeker Portakalı'nı. Dendiği kadar var mıymış? Evet varmış.
Zeze adında minik bir çocuk ve onun hayatı tanıma öyküsü. Şeker portakalı fidanına duyduğu aşk ve en iyi dostu, Portugası'na beslediği sevgi. Kısaca konusu bu kitabın. Görüldüğü üzere öyle çok da olağanüstü bir kurguya sahip değil. Peki neden bu kadar çok seviliyor? İşte burada yazarın başarısı ortaya çıkıyor.
Zeze'nin sıradan bir çocuk olmadığını anlamak çok da zor olmuyor. Farklı bir çocuk Zeze. Bu farklılığı kendi başına okumayı sökmesine mi borçluyuz, hayatta en önemli şeyin sevgi olduğunu söylemesine mi, yoksa şarkıların önemini kavrayabilmiş olmasına mı? Belki de bunların hiçbiri değildir. Beş yaşında olmasına rağmen acının ne demek olduğunu anlamış olmasıdır belki de Zeze'yi diğer çocuklardan farklı kılan. Kim bilir?
Ah Zeze ah. Nasıl bir çocuksun sen? Kimi yerde güldürdün, kimi yerde ağlattın. Kısacık bir kitaptı oysa. Nasıl sığdırabildin o kadar şeyi bu kitabın içerisine?
En ufak bir şeyde dahi ailenden o kadar şiddet görmen açıkçası beni çok üzdü Zeze. Ama yine de hiçbirinden nefret etmedin. Daha çok sevdin, özür diledin her seferinde. Beni çok şaşırttın Zeze.
Kitapta beni en çok etkileyen şey ne sevgili Portuga'sını kaybetmesi ne de şeker portakalı fidanının kesilmesi oldu. Gidip akşama kadar ayakkabı boyayıp/cilalayıp para kazandıktan sonra o parayla işsiz ve parasız bir şekilde evde oturan babasına sigara almasıydı beni en çok etkileyen bölüm. Sigarayı çıkarıp babasının ağzına koyuşu ve onu yakışı. "İç," deyişi. Yüreğim sızladı.
Çocukluk yıllarının o yoksul yaşantısını şu iki cümleyle bakın nasıl da güzel özetlemiş Zeze:
"Totoca ve ben çantalarımızı omzumuza asıyorduk. İçinde kitaplarımız, defterlerimiz; bir de kalemlerimiz vardı yalnızca. Kahvaltılık bir şey söz konusu değildi; öbür çocuklar içindi bu!"
"Her şeyi severim. Evde yiyecek bir şey bulduğumuz zaman sevmeyi öğrendik."
Diğer çocuklar noelde hediyelere boğulurken Zeze'ye tek bir oyuncak bile alınmaması karşısında o çocuk haliyle üzüntüsünü dile getirdiği şu cümleye ne demeli?
"Kötüsün, küçük İsa! Ben ki bu kez benim için Tanrı olarak doğacağına inanıyordum, bana bunu yaptın demek! Neden beni de öbür çocukları sevdiğin gibi sevmiyorsun! Uslu durdum. Kavga etmedim, derslerime çalıştım, sövmedim, "kıç" bile demedim. Neden bana bunu yaptın, küçük İsa?"
Kısacası beni etkileyen kitaplar kategorisine Şeker Portakalı da eklenmiş bulunmakta. Okumamış olanlara naçizane tavsiyem okumaları yönünde olacaktır. Zaten okumuş olanlar da bana hak vereceklerdir diye düşünüyorum.
"Hayatın sevilen yanlarını bana sen öğrettin, sevgili Portugam. Şimdi bilye ve artist resmi dağıtma sırası bende, çünkü sevgisiz hayatın hiçbir anlamı yok."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder