İkinci sezon başlayalı epey oldu fakat ben bölümlerin birikmesini bekledim izlemek için. Yayınlanan on üç bölümü birkaç gün içinde izledim ve vardığım ilk sonuç, ikinci sezonun birinci sezondan çok daha iyi olduğu.
Senaryonun daha da güzelleşmesi sonucu hikayeye yeni karakterler ve hatta süper kahramanlar dahil oluyorlar. Bu da daha çok aksiyon ve daha fazla seyir zevki demek oluyor tabii ki.
İlk sezonda herkes tarafından "Kanunsuz" olarak bilinen Starling City şehrinin kahramanı bu sezonda "Arrow" adını alarak gerçek kimliğine bürünüyor. Fakat bunu da çevirmeyi bir halt olarak gören çevirmenler sayesinde "Ok" olup çıkıyor bizim iyilerin dostu kötülerin düşmanı cesur yürekli kahramanımız. Çevrilmese daha iyi olur hani.
Ayrıca Arrow'u canlandıran Stephen Amell ve Felicity karakterini oynayan Emily Bett Rickards'a olan hayranlığım devam ediyor. İkisi de rollerinin hakkını veriyorlar.
Oliver'ın beş yıl önceki yat kazasında beraber olduğu Sara tekrar ortaya çıkıyor. Dizideki tüm dengeler bir anda değişiyor bu olay sonucunda.
Buna ek olarak Oliver'ın beş yıl boyunca sadece adada kalmadığını ve çok daha karmaşık olaylarla yüzleştiğini öğrenmiş oluyoruz. Kameraların ada sahnelerine döndüğü anlarda biz de derin nefes alıyoruz zira Starling City artık öyle bir boyuta geldi ki, adım başı "kötü adamlar" çıkıyor karşımıza.
On üç bölüm içerisinde altıncı bölümün yeri benim için ayrıdır, bunda hapishanelere olan ilgimin başrol oynadığını da belirtmeliyim. Hemen her bölüm aksiyon fırtınası eşliğinde geçiyor ve bu da dizinin izlenebilirliğini artırıyor.
Belki de kısa sürede bu kadar çok bölümü peş peşe izlememden kaynaklanıyordur bilmiyorum, ama Arrow'a ilgim epey arttı ve yeni bölümlerini merak eder oldum. Senaryonun iyi oluşunun da etkisi olabilir. (Tabii ölen kişilerin tekrar dirilmelerini saymazsak).
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder