26 Mart 2014 Çarşamba

Dorian Gray'in Portresi - Oscar Wilde



Dorian Gray'in Portresi, Oscar Wilde'in edebiyat tarihine harikulade bir armağanı. Wilde'in ilk ve tek romanı bu. Tek kitapla bu denli etkileyici bir kurgu kaleme almak her yazarın harcı değil, bu konuda hemfikiriz sanırım. Bu yüzden Wilde, bu yönüyle beni kendine hayran bıraktı.

Kitaba gelecek olursam eğer.

Dorian Gray fevkalade yakışıklı bir gençtir. Kusursuz bir simaya sahip oluşu, Basil Halward adlı ressam dostunun kendisine hayran olmasının sebeplerinden yalnızca biridir. Basil, kelimenin tam anlamıyla Dorian'a tapan bir adam. Hatta Dorian'ın güzelliği ve muhteşemliğinin, kendisinin sanatında başrol oynadığını iddia etmektedir.

Basil'in yaptığı resimlerin birçoğunun sebebi ise yine Dorian'dır. Dorian'ın resimlerini çizmeye bayılan Basil, günün birinde yine Dorian'la randevulaşır ve onun geleceği anı beklemeye başlar. Dorian geldiğinde onun portresini çizecektir fakat o esnada Basil'in en yakın arkadaşlarından biri olan, dönemin cemiyet hayatının ileri gelenlerinden Lord Henry de oradadır ve Basil'in sürekli bahsettiği şu meşhur Dorian Gray'le tanışmak ister.

Lord Henry'le tanışan Dorian, hayatta izlemeye değer tek şeyin güzellik olduğunu savunan bu kişinin görüşlerine hayran kalır ve onunla iletişimini ilerletir. Bu düşünce Dorian'ı o an için o kadar etkiler ki, Basil'in yaptığı harikulade portreye bakarak, kendisinin hep genç ve güzel kalmasını, portrenin ise yıllar içinde yaşlanıp dökülmesini ima eden cümleler sıralar. Hayatın anlamını tam o anda çözmüş hisseder Dorian ve bu Lord Henry sayesindedir.

Sibly Vane adında bir tiyatrocu kadına aşık olan Dorian, onun da kendisine karşı aynı duyguları beslemesi sonucu Sibly'le nişanlanır. Dorian günün birinde Henry ve Basil'i kadını izlemek için tiyatroya götürür, normalde olağanüstü bir oyuncu olan Sibly'nin o günkü performansı berbattır ve işbu sebeple Dorian kendisini arkadaşlarının yanında rezil ettiği gerekçesiyle kadından ayrılır, bu andan sonra Sibly'nin hayatı alt üst olur.

O an bu isteğinin (kendisinin genç kalması, portrenin yaşlanması) gerçekleştiğini bilmeyen Dorian, bunu zamanla kavrayacaktır. Bu gerçek onu yüzleşmekten kaçındığı benliğiyle baş başa bırakacaktır. Bir süre sonra ise artık hiçbir şeyi takmamaya başlayan Dorian, tamamen hayatın hazlarına yöneltecektir kendisini ve sırrını saklayarak ölümsüz olmanın keyfini sürecektir. Ta ki sakladığı bu gerçek bir kişi tarafından öğrenilene dek.

Genç, güzel, yakışıklı, kusursuz kimliklerinin yanına bir de "katil" sıfatını ekleyecektir Dorian ve artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır. Çöküş ve gerileme dönemi başlamıştır Dorian Gray için...

Kitabın finali önceden tahmin edilebilir olsa da, (en azından benim tahmin ettiğim gibi çıktı) bu, okuru etkileyen bir final olduğu gerçeğini değiştirmiyor.

Kitap, basıldığı 1891 yılında İngiltere'de "ahlaksızlığı yücelttiği" gerekçesiyle çeşitli kesimler tarafından tepkilerin odağı olmasına rağmen, o dönem toplumunun düşünce yapısını gözler önüne serer. İnsan ruhunu ve psikolojisini fantastik bir boyut kazandırarak anlatan bu roman, günümüzde hala bir klasiktir ve aynı vurucu etkisini sürdürür.

Wilde, romanının üç ana karakteri için şöyle demiştir: “Basil Halward, ben olduğumu sandığım kişidir; Lord Henry dünyanın ben sandığı kişidir; Dorian ise benim olmak istediğim kişidir, belki başka bir çağda…

Wilde yaşamı boyunca baskı görmesine ve parasızlık çekmesine karşın, George Bernard Shaw’un deyişiyle “ruhunun yenilmez neşesi”ni her zaman koruyabilmiştir.

Son olarak kitabın aforizmalarla dolu olduğunu belirtmekte yarar var. Not alarak okunmalı bence, birbirinden güzel cümleler bir kez okunup geçilmemeli. Kitap hakkında söylenecekler aşağı yukarı bu kadar.

Kitaptan uyarlanan birkaç film var ilk izleyeceğim ise, Oliver Parker'ın yönetmenlik koltuğunda oturduğu, Ben Bernes'in ise başrolde olduğu 2009 yapımı "Dorian Gray".

Her kitapsever okumalı Dorian Gray'in portresini.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder