10 Nisan 2014 Perşembe

OZ 3. Sezon

Dizinin üçüncü sezonu da bitti. Sezonsal olarak yolu yarıladım ama bölümsel olarak henüz yarısına gelmedim. Ama kesin olan bir şey var ki, bu şaheserden yirmi dört bölüm izledim.

"OZ" diyor birçok karakter sezonun hemen başında, yani on yedinci bölümde. Daha sonra ise Augustus Hill sezon açılışını yapıyor. Karakterler bir bir kadraja giredursunlar, biz de özlediğimiz o Em City atosferine kavuşuyoruz.

Üçüncü sezon ilk iki sezonla kıyaslamaya kalksam başarılı olamam sanırım. Bu yüzden şimdilik karşılaştırma yapmak istemiyorum çünkü izlediğim tüm bölümler çok güzeldi, hiçbirine kötü diyemem. Fakat bu sezonun öncekilerden ne farkı vardı derseniz, işte onlardan ve içerikten biraz bahsedebilirim.

Bu sezonda OZ'un adı değişiyor, ufak bir ekleme yapılıyor tabelaya lakin Augustus Hill'in de dediği gibi bu çok da önemli bir husus değil. Hapishane yine aynı hapishane, karakterler yine eskisi gibi, yani pek fark yok. Bunun haricinde hapishane yönetiminin almış olduğu bir kararla boks maçları düzenleniyor ve gönüllü mahkumlar, tüm hapishanenin seyirci olduğu bir alanda, ringde kozlarını paylaşıyorlar.

Böylesi bir yeniliğin OZ'da olması gerektiği gibi işleyeceğini kim iddia edebilir? Tabii ki her maç için bahisler açılır, paralar yatırılır ve bu şekilde müsabakalar daha heyecanlı bir hale gelir. Bahis ve OZ kelimeleri yan yana gelirse ne olur peki? Tabii ki bahisler adilce işlemez ve çeşitli hileler yapılır. Ryan O'Reily'i bu anlamda örnek gösterebilmek mümkün. Kardeşi Cyril ile birlikte hapishanede başka İrlandalı bulunmadığından ve kendilerini diğer mahkumların gözünde güçlü kılmak adına, şampiyonadan kardeşinin birinci çıkması için elinden geleni ardına koymaz. Cyril'in dövüşeceği kişilerin sularına hapishanenin revirinden çaldığı ilaçlarla uyuşturucu katıyor ve böylelikle Cyril çıktığı tüm müsabakalardan galibiyetle ayrılıyor! Bunun sonucunda da hem İrlandalı gücü artmış oluyor hem de O'Reily bahisleri kazanarak parasını katlıyor. Evet, O'Reily'nin sinsi, iki yüzlü ve zeki olduğunu söylemiştim.

Hapishaneye bu sezon gelen ve müslümanların safında yer alarak güçlü bir karakter portresi çizen Hamid Khan'i ilk başlarda sevmiştim fakat Said'e yaptığı yamuktan sonra bir anda gözümde değeri düştü. Cyril'in yumrukları sebebiyle ringde bayılması ve beyin ölümünün gerçekleşmesi ise, ne olursa olsun üzmüştür beni. Karakterlere kısa sürede alışıyoruz, öldüklerinde ise üzülüyoruz ister istemez.

Em City'nin yönetiminden sorumlu kişi olan Tim McManus, hapishaneye gelen yeni kadın gardiyanla olan ilişkisinin ardından tecavüzle suçlanıyor ve bu kadın durduk yere McManus'ın başına iş açmış oluyor. Bunun haricinde Adebisi'nin zorlamasıyla Kenny de McManus tarafından tecavüze uğradığını söyleyerek şikayeçi oluyor ve durum daha karmaşık bir hale geliyor. Mcmanus bence iyi bir adam ve bu tip suçlamaları da hak etmiyor. Umarım başına bir şey gelmez.

Simon Adebisi, Kareem Said

İlk sezondan itibaren zaman zaman kadraja giren bir diğer karakter ise Shirley Bellinger. Evet, kendisi OZ'daki nadir kadınlardan biri ve bence en güzeli. Ruh sağlığı pek yerinde olmayan bu kadın, içerisinde çocuğunun da olduğu bir arabayı göle sürmesi ve ölümüne sebebiyet vermesiyle OZ'a girmiş durumda. Cezası ise idam. Fakat bu sezonda onun hakkında önemli bir gelişme yaşanıyor: Shirley'nin idamına çok kısa bir süre kala hamile olduğu anlaşılıyor ve tüm itirazlarına (ölmek istemesine) rağmen idamı doğumdan sonraya erteleniyor.

Favori karakterim olan Miguel Alvarez'in latinlere kendini kanıtlaması için gardiyanın gözlerini çıkarması gerekiyordu, ikinci sezonun sonunda bunu yapmıştı hatta üçüncü sezonda gördük ki, bu bir işe yaramadı. Yine dışlandı ve hatta ölümle tehdit edildi. Zaten Alvarez geç de olsa yaptığı hatanın farkına vardı ve gözlerini çıkardığı gardiyanla yüzleştiği sahnede de bunu bizlere hissettirdi. Tecritte geçirdiği uzun zamandan sonra tekrar Em City'e gelmesi, bir cinayet daha işlemesine, Carlo Ricardo'nun ölümüne sebebiyet verdi. Hoş, Ricardo'yu öldürmeseydi bu sefer o onu öldürecekti. En sevdiğim karakteri üçüncü sezon boyunca ağız tadıyla izleyememek şahsımı üzmüştür ama henüz ölmemiş olması ve diğer sezonlarda da izleyecek olmam şimdilik kafidir.

Beecher-Keller-Schillinger üçlüsü arasında da yine bir sürü olay yaşandı sezon boyunca. Schillinger'ın oğlu da OZ'a düştü ve Beecher'ın planları doğrultusunda gitti gencecik çocuk, üzülmedim değil. Ama Beecher'a yakışmadı bu, oğlundan değil, babasından intikam alması daha iyi olacaktı. Beecher şu Keller'e yine kandı ya, daha da bir şey demiyorum. Umarım tekrar başına bir şey gelmez. Ayrıca Beecher'ın müslüman oluşu ve Said'le takılmaya başlaması da, üzerinde durulması gereken çok önemli bir nokta. Sezon finalinden bir önceki bölüm Müslümanlar ve Aryan Kardeşliği'nin (Naziler) kapışması ise sezonun zirve noktasıydı bence. Yani o şekilde noktalansaydı sezon, itiraz etmezdim.

Buna ek olarak, sezon finali de hiç yabana atılacak gibi değildi. Simon Adebisi önderliğindeki siyahlar ve siyahlara karşı Latinlerin, İtalyanların, Nazilerin ve İrlandalıların, yani tüm beyazların bir araya gelmesi çok korkutucu şeylerin yaklaştığının habercisi. OZ'da ırkçılık almış başını gidiyor zaten, bu tablo da dördüncü sezonda kıyametin kopacağına işaret olabilir. En azından ben böyle yorumluyorum ve siyah-beyaz çatışmasını izleyeceğimi öngörüyorum.

Bu sebeple de bir an önce dördüncü sezonu izlemek istiyorum fakat yine de diziyi bir anda tüketmek gibi bir amacım bulunmamakta. Yavaş yavaş, sindire sindire izlemek daha keyifli.

Ne de olsa OZ, bir televizyon efsanesi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder