12 Nisan 2014 Cumartesi

Bir Zamanlar Anadolu'da


Yönetmen: Nuri Bilge Ceylan
Senaryo: Nuri Bilge Ceylan, Ebru Ceylan, Ercan Kesal
Yapım: Türkiye, Bosna Hersek
Tür: Dram, Polisiye
Süre:150 dakika
IMDb Puanı: 7.8
Oyuncular: Yılmaz Erdoğan, Taner Birsel, Muhammet Uzuner, Ahmet Mümtaz Taylan, Fırat Tanış, Ercan Kesal

Nuri Bilge Ceylan'ın Cannes Film Festivali'nde Büyük Ödül'ü kazandığı "Bir Zamanlar Anadolu'da", 2011 yapımı bir polisiye dram (ve yol) filmi.

Başrollerini Yılmaz Erdoğan, Taner Birsel, Muhammet Uzuner paylaşıyor. Ahmet Mümtaz Taylan, Fırat Tanış ve Ercan Kesal gibi oyuncular da kadroda yer alıyorlar. Yılmaz Erdoğan ilk kez kendi projesi olmayan bir filmde karşımıza çıkıyor. Ceylan gibi üst düzey bir yönetmenden teklif geldiğinde karşı koyamamış olacak ki, rolü kabul etmiş Erdoğan ve filmin gücüne güç katmış.

Filmin süresi 150 dakika fakat bu zaman diliminin ilk 80 dakikası gecede geçiyor. Hatta öyle ki, bir an filmin tamamının bu şekilde olabileceği izlenimine kapılıyorsunuz. Hemen bir parantez açıp gece çekimlerinin çok başarılı olduğunu ekleyeyim. Karanlık, kasvetli, boğucu bir Anadolu havası ile selam veriyor bizlere Nuri Bilge Ceylan.



Bu 80 dakika süresince uzun sekanslar, doğadan manzaralar ve üç adet araba görüyoruz sürekli. Arabanın içerisindekiler bir yerden bir yere gidiyorlar ve belli ki bir şey arıyorlar. Polis, doktor, savcı, katil zanlıları, şoförler ve jandarma. Müziğin dahi olmadığı, bol diyaloglu sahneler izliyoruz ve filmin yarısına kadar gizem havası hakimiyetini yitirmiyor. Bir Zamanlar Anadolu'da bir "festival filmi" olduğundan, tüm bu detayların hepsini hoşnutlukla karşılıyoruz.

Filmi izleyip de sıkıldım diyenler işte tam bu esnada kendilerini ele vermiş oluyorlar. Böylesi harikulade bir filmden sıkılmak bence çok saçma. Bulmuşsun güzelim filmi, otur ve izle, daha ne diye şikayet ediyorsun? Ama yok, illa bir kusur bulacak. Her neyse.

Ben tek bir dakikada dahi sıkılmadım izlerken. Çok temiz bir iş çıkarmış Ceylan, gerek senaryo anlamında, gerek sanat yönetimi gerekse mekanlar bazında. Oyunculukların da etkili olduğunu eklersek zaten bu filme kötü demek pek de mümkün olmuyor.



Bir ceset aranıyor gecenin karanlığında bu ekip tarafından. Öldüren kişiler suçlarını itiraf etmişler ama ortada ceset yok. Bu arayış, ceset bulunana dek sürecektir ve bulunduğunda ise herkes üzerine düşen görevi yapacaktır. Aslında herkesin istediği de tam olarak budur. Bir sonbahar günü, bu çorak topraklarda, arabalarla bir o yana bir bu yana sürüklenmektense, cesedin bir an önce bulunması ve herkesin işine odaklanması daha iyi olacaktır.

Ekibin dinlenmeye karar vermesi ve konaklamak için yakındaki bir köye gitmelerinin ardından hikaye biraz daha açılıyor ve köydeki sahnelerde Anadolu insanının sıcaklığına şahit olmak, hikayede kendimizden bir şeyler bulmamızı sağlıyor. En azından büyük şehirlerde doğup büyümeyenler, o dağ ve köy havasını teneffüs etmiş olanlar için.

Hiç doğmayacakmış gibi duran güneş doğduğunda hikayenin ikinci kısmı başlıyor ve gizemler bir bir çözülüyor. Ceset bulunuyor ve o andan sonra izleyeceklerimiz de ceset odaklı oluyor. Ama bu, bir yandan da tüm karakterlerin hikayelerini ayrı ayrı öğrenmeyeceğimiz anlamına gelmiyor. Bire bir öğrenmesek de, hissediyoruz, ki bu da bir yönetmenlik başarısıdır nezdimde.

Doktor ve Savcı arasında geçen diyaloglara özellikle dikkat etmek gerek. Savcının anlattığı hikayeye doktorun sorularıyla zaman zaman geri dönüyoruz ve bu şekilde savcının hikayesi de finalde bir netlik kazanıyor. Doktor ise okumuş, entellektüel bir adam olarak Anadolu'nun bu ücra köşesinde görevini yerine getiriyor fakat sürekli gergin ve bir düşünme hali içerisinde. Ayrılmış olduğu eşinin izlerini, karşına çıkan kadınlara bakışından anlamak mümkün.

Filmin sadece bir sahnesinde müzik var, o da yağmur yağdığı bir esnada, arabalarla yola devam eden ekibin derin sessizliğiyle ve filmin ruhuyla çok güzel bağdaşan türden bir şarkı:  Allı Turnam, Neşet Ertaş. Tek kelimeyle müthiş bir sahneydi.



Elmanın daldan düşüp akan suyla beraber yuvarlanıp gitmesi, çavdar tarlalarının ve yaprakların rüzgarın da yardımıyla dans etmesi, gecenin karanlığında bir trenin geçip gitmesi, köy evinde muhtarın kızının çay servisi yaptığı bölüm, babası ölmüş olan bir yetim çocuğun koşarak topu oyun oynayan çocuklara geri atması gibi etkileyici sahneler de barındırıyor film. Özellikle filmin final sahnesi, tüm bu sahnelerden daha etkileyici:

Ceset bulunmuştur ve otopsi işlemi yapılmaktadır. Görevli cesedin içini açmakla meşguldür. Ve bu işlem esnasında çıkan sesler ile, okul bahçesinde oyunlar oynayan çocukların sesleri birbirine karışmaktadır. Film de böyle sonlanıyor işte. Evet, bir yerlerde insanlar ölüyor, hayat bazı kişiler için o anlarda duruyor fakat bir yerlerde de hayat devam ediyor. Ölüm de, yaşam da hayatın birer parçası. Hatta en önemli iki parçası. Böylesine vurucu bir sahneyle bitiyor bu uzun, izlemeye doyum olmayan film.

Nuri Bilge Ceylan, sinemamızda çok önemli yeri olan bir yönetmen ve "Bir Zamanlar Anadolu'da" ise onun, kelimenin tam anlamıyla şahlanışını simgeliyor. Sinemamızın da çok güçlü filmlerinden biri konumunda.

İzleyiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder