Kayıp Rıhtım'da yayımlanan Hayalet Kitap hakkındaki inceleme yazımla başlamış olayım. İncelemeyi Kayıp Rıhtım üzerinden okumak isteyenler buraya tıklayabilirler.
“Hayalet Kitap” daha ilk sayfadan sizi içine çekecek, buna hiç kuşkunuz olmasın. Yücel’in ustalıkla kurmuş olduğu cümlelerde, okuyucuyu vurucu özelliği mevcut adeta. Okuduktan sonra buna siz de tanık olacaksınız.İlk olarak Stüdyo İmge Yayınevi’nden çıkan “Hayalet Kitap”, basımının 10. yılına özel gözden geçirilmiş yeni baskısıyla Doğan Kitap’tan raflardaki yerini tekrar almıştı hatırlayacağınız üzere.
Uzun bir zamandır okumak istediğim yazarlar listesindeydi Doğu Yücel. Hayalet Kitap’ı özellikle merak ediyordum. Okul filminin de senaryosunun bu kitaptan ve Doğu Yücel’in kaleminden çıktığını bilmek, beni daha çok bu kitabı okumaya itti diyebilirim.
Hayalet Kitap daha ilk sayfadan sizi içine çekecek, buna hiç kuşkunuz olmasın. Yücel’in ustalıkla kurmuş olduğu cümlelerde, okuyucuyu vurucu özelliği mevcut adeta. Okuduktan sonra buna siz de tanık olacaksınız.
İki ana karakterimiz var; Gökalp ve Güldem. Kitap ilk olarak Gökalp’in bölümüyle başlıyor. Güldem’e duyduğu aşkı daha ilk sayfadan empoze ediyor okuyucularına Yücel. Okuyucunun kitaba bağlı kalmasının da en büyük nedeni bu olsa gerek. Gökalp’in Güldem’e duyduğu aşk. Karşılıksız aşk. Aşklar zaten hep karşılıksız değil midir? Ah neyse konunun dışına sapmayalım. Nerede kalmıştık? Evet Gökalp sevdiği kız için ta İstanbul’dan kalkıp İzmir’e gelerek gece yarısı adeta bir suikastçı gibi Güldem’in oturduğu apartmanın, sadece Güldem’in ailesine ait olan bir posta kutusuna hediye/mektup koyacak ve ardından aynı yolu gerisingeri gidecek kadar gözü kara ve sırılsıklam aşık tabirine uyabilecek bir kişiliktir.
Bu olay tek bir sefere mahsus da değildir üstelik. Gökalp bunu sürekli yapıyor. Bundan pişmanlık duymuyor ve mutlu oluyor. ‘Kim sevdiği kıza/erkeğe hediye verirken mutlu olmaz ki?’ diye bir soru sorabiliriz burada kendimize. Hediye/mektup bırakacağı gün Güldem’e mesaj atarak haber veriyor. Fakat 27 Nisan 1998’i 28 Nisan’a bağlayan gece Güldem’e haber vermeden çıkmıştır yola, İzmir’e gelmiştir yine. Mavi Vosvos’uyla birlikte Güldem’in ikamet ettiği adrese giderek posta kutusuna bir şey bırakacaktır. Bu sefer ki bir hediye veya normal bir mektup değildir. Bu sefer ki bir veda mektubudur. Bu sefer ki, bir intihar mektubudur.
Derler ya “Her intihar mektubu bir aşk mektubudur,” diye. Aslında “Her intihar mektubu bir aşk romanıdır,” aynı zamanda.
Bakış açımız Güldem’e geçiyor bu sefer. Alarmı her zamanki gibi 7.50’ye kurmuştur Güldem. Yine normal, sıradan bir gündür onun için. -En azından kendisi öyle düşünmektedir.- Kahvaltısını yaptıktan sonra üniversiteye gitmek için otobüs durağına gidecektir. Gökalp’in mesaj atıp posta kutusuna bir şey bıraktığını belirtmediği günler haricinde önce babası, sonra kardeşi Mert, en son da kendisi çıkıyordur evden. Gökalp’in mesaj attığı günlerde ise ilk kendisi çıkıyor evden ve posta kutusuna bırakılan şeyi kimse görmeden alıyor. Ha unutmadan, Güldem annesini öpmeden asla evden çıkmaz. Annesini öpmeden çıktığı günlerin uğursuzluğuna inanır.
Betimlemeler ve yazarın anlatımından da anlaşılacağı üzere Güldem’in çok güzel bir kız olduğunu anlayabiliyoruz.
Buraya kadar ki bölüm bir nevi kitabın girişi niteliğinde. Asıl olaylar zinciri ise Gökalp’in intihar mektubundan tam bir sene sonra yani 27 Nisan 1999′da başlıyor.
Bu tarihten sonra kitap farklı bir boyut kazanıyor. Yücel’in durmak bilmeyen tempo ile süslediği bu gerçek karışımı kurguyu daha çok hissetmeye başlıyoruz içimizde. Hikâyede kendimizle alakalı bir noktayı keşfederek ve daha çok merak ederek, hem bir an önce bitirip kitabın sonunda neler olacağını öğrenmek, hem de hiç bitmemesini isteyerek okumaya devam ediyoruz.
Güldem roman okumayı seven bir karakter ve okuduklarına kendini bazen çok kaptırabiliyor. “Çocukluğundan beri bu böyleydi, dünyadan kaçıp kitapların dünyasına ışınlanmayı çok iyi becerirdi.” diyor Yücel, Güldem için.
“Masallarda aşka yer yokmuş artık. Âşık olan her Kurşun Asker kırılır, her King Kong ölürmüş. Aşkın bulaştığı her masal mutsuz bitermiş.”
Posta kutusunda bir kağıt daha bulur Güldem. Gizemli bir kağıt. Kimin koyduğunu henüz bilmiyor. Ve başka bir gün başka bir kağıtla/öyküyle daha karşılaşır Güldem. Bu sefer merakına yenik düşmemeye karar verir ve kağıdı posta kutusunda alarak okula gider ve derste okumaya başlar.
Okuduğu öykünün son cümlesi:
Modenya ise mezarında salak bir gülümseme ile uyuyormuş. En azından birileri hayalet bir kitapta da olsa masalımı okudu diye.
Kitabın içinde Gökalp’in yazmış olduğu öyküler de birbirinden muhteşem şaheserler aslında. Doğu Yücel tam bir usta yazma konusunda. Gerçekten çok etkileyici, bunu kitabın sonunda bir kez daha anlıyoruz. Her sayfası sizi kitaba daha çok bağlıyor ve şaşırtıyor. Kitabın içinde farklı öyküler okumak da ayrı bir zevk tabii.
Güldem’in şimdiki sevgilisi Ersin’in üzerine çay dökülür ve Ersin son zamanlardaki garip tavırlarını da göz önünde bulundurarak Güldem’i suçlar. Ceyda’nın, tüm erkeklerin gözdesi olan iri göğüsleri sönmeye başlar ve Ceyda da bu olayın sorumlusu olarak Güldem’i görür. Ve daha birçok olay (gerisini okuyarak öğrenebilirsiniz) yaşanır ve hepsinde de Güldem kurban olarak seçilir, Güldem suçlanır. Fakat bilmedikleri bir şey vardır, Gökalp’in hayaleti iş başındadır.
Güldem, Gökalp’in mektubundan tam bir sene sonra gelişen bu garip olayları anlamaya çalışır bir yandan, diğer yandansa Ersin’den uzaklaşır ve en ufak bir şeyde dahi Gökalp aklına gelmeye başlar. Peki ama posta kutusuna kağıtları/öyküleri koyan kimdir? Bu, Gökalp’in hayaletinden başkası değildir.
Güldem bu hikâyeleri defalarca okur ve Gökalp’in hayatta olduğu zamandan kalma hikayelerle karşılaştırarak bir fark aramaya başlar. Gökalp bu hikâyelerle Güldem’e bir mesaj vermek istiyor olabilir. Ve Güldem birkaç karşılaştırmadan sonra sırlı kelimeleri bulur. ‘Hayal’ ‘E.T.’ Evet, şifre bulunmuştur artık, Hayalet! Gökalp’in hayaleti.
“Derler ki yokuş çıkmayı eğimi yüzünden değil, üstündeki hatıraların ağırlığı yüzünden sevmez insanlar, ama bunu bilmezler.”
Kitabın son bölümünde bir sürprizle karşılaşacağınızı belirtmek isterim.
Karakter tasvirleri çok detaylı bir şekilde analiz edilmiş, açık ve sade bir dil kullanmış Yücel. Okuyucuyu hiçbir sayfasında bunaltmayan, çok akıcı bir kitap Hayalet Kitap. İlgi çekici konusu ve sürükleyiciliği ile birçok okurun gözde kitabı olmayı hak edecek denli başarılı.
Siz bu incelemeyi okurken ben ‘Okul’ filmini tekrar izlemiş, kendimi bu dünyadan soyutlamış ve Doğu Yücel’in bir başka romanı Varolmayanlar’ın sayfaları arasında kaybolmuş olacağım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder