“Peri masalları gerçekten de ötedir; yalnızca bize ejderhaların var olduğunu söyledikleri için değil, bize ejderhaları yenmenin mümkün olduğunu söyledikleri için.”– G.K.Chesterton
“On yıldan fazla bir zaman önce bir çocuk kitabı yazmaya başladım. Bunu beş yaşındaki kızım Holly için yapıyordum. Kitabın baş kahramanının bir kız çocuk olmasını ve hikayenin de değişik ve ilginç bir şekilde tüyler ürpertici olmasını istedim.
… İnsanlar kitabı okumaya başladığında öğrendim ki, çocuklara macera yaşatan, yetişkinlere kabuslar gördüren bir hikayeymiş bu. Coraline, şimdiye kadar yazığım en tuhaf, zamanımı en çok alan kitap ve en fazla gurur duyduklarımdan biri…” –Neil Gaiman
Hayal gücünü elinden geldiğince verimli bir şekilde kullanan Gaiman, her türden okuyucu için aranan kan niteliğindedir. “Gaiman ne yazsa okurum,” diyen ve yazarı ‘edebiyat dünyasının rock starı’ ilan eden hayranları var oldukça, Gaiman’ın sırtı kolay kolay yere gelmez.
Çizgi roman okuyup da Neil Gaiman’ı tanımamak olmaz. Çizgi roman severlerin gönlünde taht kurmuş bir yazardır o, onlara özeldir. Adını en çok Sandman serisiyle duyurmuş olsa da, farklı edebiyat türlerinde de başyapıtlara imza atmış bir yazardır kendisi. Ve belki de içlerinde en sevileni; çocuk olsun, yetişkin olsun, herkesin beğenisini kazanmış olan, “Coraline.”
Aslında bu şirin kitap hakkında söylenecek çok fazla şey var. Ben de elimden geldiğince derleyip toparlamaya çalıştım.
Bazı kapılar vardır, beni aç der içten içe fakat tehlikelidir de.
Coraline, Gaiman’ın 5 yaşındaki kızı için kaleme aldığı sevimli bir öyküdür. Çocukların başucu kitaplarından biraz farklıdır ama. Ürkütücüdür çünkü. Bunu daha sonra fark edecektir Gaiman. Fakat yazmaya başladığında tek düşüncesi kızının bu öyküyü beğenip beğenmeyeceği idi. Üzerinde en çok çalıştığı ve vakit ayırdığı kitap unvanını da kazanmıştır aynı zamanda.
“Yüzlerce sayfalık kitaplar yazan bir yazar için ufacık bir öykü ne kadar zaman alabilir ki?” diyenler olmuştur elbette ve olacaktır da. Aslında bunun cevabı çok basittir. Çocukları memnun etmek zordur. Eh, hem bir baba, hem de bir yazar olarak bunu Neil Gaiman çok daha iyi bilir, değil mi?
Coraline, yani gösterişten uzak, küçük bir kız çocuğunun tipik özelliklerini barındıran, çocuklar için kaleme alınmış bir öykünün gotik ve asabi karakteri. Karakterimizin adı –buraya dikkat- Coraline’dir, Caroline değil. Kitabı okurken bu hayati bilgiyi unutmamanız gerekir, zira diliniz sürçer de “Caroline” diye telaffuz ederseniz “Coraline” çok kızar, benden söylemesi!
Aslında öyle şımarık ve yaramaz bir çocuk değildir Coraline, ki bunu sizin de fark edeceğinizi umuyorum. Gayet de zekidir. Yalnız tek bir sorunu vardır. Yeni taşınmış oldukları bu şatovari evde canı çok sıkılmaktadır, arkadaşı yoktur ve en önemlisi de anne ve babasının kendisiyle yeterince ilgilenmemesidir. Anne ve babası ilgilenmemelerine gerekçe olarak, çok yoğun olduklarını belirtirler. Çok değil, sadece biraz ilgi beklemektedir Coraline, ama ne yazık ki aradığı ve hak ettiği ilgiyi bulamaz.
Ebeveynleri oldukça yoğundur –en azından kendileri böyle söylemektedir- ve Coraline’e ayıracak vakitlerinin bulunmadığını belirtirler. Ona oyuncaklarıyla oynamalarını, evin içinde bulunan kapı ve pencereleri saymalarını vb. kendi başına vakit geçirebileceği uğraşları seçenek olarak sıralarlar. İşte Coraline de tam olarak bu durumdan nefret eder ve her fırsatta anne ve babasının çok sıkıcı olduğunu söyler. Evlerinin üst katında pos bıyıklı, tabiri caizse çatlak bir adam, alt katta ise Bayan Spink ve Bayan Forcible oturmaktadır. Öykünün ilerleyen bölümlerinde zaman zaman karşımıza çıkacaktır bu enteresan kişilikler.
Sıradan bir günde yine aradığı ilgiyi bulamayan Coraline, babasının söylemiş olduğu şeyi yapıp, evin içinde bulunan kapı ve pencereleri sayarken, evin bir odasında duvara sabit bir şekilde ufacık bir kapı görür. Ve bu kapının kendi evleriyle aynı boyutlarda, paralel bir evrene açıldığını fark eder. Orada da anne ve babasını bulur fakat oradaki anne ve babası gerçek anne ve babasından biraz farklıdır. Gözlerinde düğme bulunmaktadır ve bu durum Coraline’i bir hayli şaşırtır. Fakat bu yeni evindeki anne ve babası Coraline’le ilgilenmeye oldukça meyillidirler. Kendini farklı bir boyutta, bambaşka bir evrende bulan Coraline, şaşkınlıkla karışık bir şekilde neler olduğunu anlamaya, daha doğrusu çözmeye çalışır lakin pek de başarılı olduğu söylenemez.
Bu evdeki her şey bir tünelden geçerek gelmiş olduğu “gerçek” evinden oldukça farklıdır. Konuşan oyuncakların bulunduğu, odasının rengarenk olduğu, yemeklerin ve daha birçok unsurun abartılı derecede ilginç bir halde karşımıza çıktığı masalsı bir atmosfer diyebiliriz bu yer için.
“Gaiman sizi gerçekliğin içinden yavaşça alır ve hangisinin gerçek olduğunu sorgulamadan kabullendiğiniz dünyanın tepesinden bırakır ve siz beyaz tavşanın ardından kuyuya düşen Alice gibi sürüklenirken, orada terk ediverir sizi.”
Neil Gaiman burada anne ve babanın ‘gerçek’ önemine değinerek, okuyucunun kendine bir soru sormasını sağlıyor. “Peki ben Coraline’in yerinde olsam ne yapardım?” Şahsen ben bu soruyu kendime yöneltenlerdenim.
Coraline’in karşılaştığı ve cevap vermek zorunda olduğu bu soru bir hayli zor olsa da, hangi şıkkı seçmiş olduğunu tahmin edebiliyorsunuzdur az çok. Her ne kadar sıkıcı bir hayatla başa çıkmak zorunda olsa da, sonuçta gerçek anne ve babasıdır onlar ve paralel evrende karşılaştığı ‘diğer’ anne ve babasından daha iyi bir görünümdedirler. Ürkütücü değildirler. Gözleri olması gerektiği gibidir.
Kitap hakkında söylenebilecekler aşağı yukarı bu kadar. Fazla detaya girerek okuma zevkinizi baltalamak istemedim açıkçası. Eğer bu yazıyı okuduktan sonra içinizde kitabı okuma isteği oluştuysa, oluşan boşluğu kitabı okuyarak detaylı bir şekilde doldurabilirsiniz.
Son olarak şunu söyleyeyim, kitap ülkemizde ilk olarak 2003 yılında ODTÜ Yayınları tarafından -olması gerektiği gibi- “Coraline” adıyla basılmıştı. Fakat 2009 yılında sinemaya uyarlandıktan sonra yayın haklarını satın alan İthaki, Coraline’i, Niran Elçi çevirisiyle “Koralin ve Gizli Dünya” şeklinde bastı ve bence büyük bir hataya imza attı. Kitabın orijinal adını değiştirmek, hele hele kitabın baş kahramanının –üstelik Coraline’in bu duruma çok kızdığını bildikleri halde- adını “Koralin” diye çevirmek çok da hoş bir durum olmasa gerek. Ve bunu İthaki’nin yapmış olması da bir hayli ilginç.
Evet, film demişken, Neil Gaiman’ın aynı adlı romanından uyarlanan, Henry Selick’in senaryolaştırdığı ve yönettiği, stop-motion teknolojisiyle sinemaya aktarılan “Coraline”den bahsetmek lazım biraz da. Filmde bambaşka bir dünya yaratılmış, hem senaryo, hem de atmosfer açısından. Coraline asla bir çocuk filmi değil, hatta birçok olgun insanın bile anlamakta zorluk çekeceği diyaloglara sahip. Film genel anlamda Gaiman’ın yarattığı etkiyi beyaz perdeye taşımayı başarıyor. Çocuklar için bir rüya, yetişkinler içinse adeta bir kabus niteliğinde.
Filmin/animasyonun işçiliğine indiğimizde ise karşımıza şunlar çıkıyor;
El yapımı 150 set oluşturulmuş, 250 kukla ve oyuncak kullanılmış. Rengârenk fantastik bir bahçe için plastikler, fiber optikler, kablolar, tüpler, kozmetik süngerler, teller, pinpon topları, bambaşka işlevlerle kullanılmış. Bu bahçedeki bahar çiçekleri için 250 bin adet patlamış mısır tanesi, içi kırmızıya dışı pembeye boyanarak 70 ağacın üzerine yapıştırılmış. Coraline’in evi için 70 marangoz çalışmış. Coraline ve diğer karakterler için 200 bin mimik, bu mimikler için de 1000 adet farklı kalıp çalışılmış. 550 adet fare de el yapımı ve farelerin tüm detayları tam dört ay sürmüş.
Film hakkındaki bu şaşırtıcı bilgilerden sonra yazımı Neil Gaiman’ın güzel bir sözü ile bitirmek istiyorum.
“Yine de, sevgiyle, en kibirli ruh bile kırılabilir.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder