17 Haziran 2014 Salı

Kan Muskaları 2. Kitap: Alametler - Hamit Çağlar Özdağ



İlk kitap yorumum şuradadır ve yazının geri kalanında spoiler vardır, bilginize.

Serinin ikinci kitabı Alametler, ilk kitaba oranla daha aksiyonlu. İlk kitap karakterleri tanıma evresi ve Anstorra'daki yaşamları üzerineydi fakat geniş bir açık kapı bırakarak final yapmıştı Hamit Çağlar Özdağ.

Alametler'de o geniş kapıdan giriyoruz ve uzunca bir süre de çıkamıyoruz.

Karakterlerimizi bıraktığımız andan dört yıl sonrasında buluyoruz. Urdeed ve Quinne evlendikten sonra bir dağ evine çekilmişlerdir. İkiz bebeklerinin doğumda ölmeleri sonucu büyük bir travma atlatan ikili, çok zor günler geçirmişlerdir. Alekva, ağbilerinin yanında ticaretle uğraşmakta, Dardok, Mylitsi, Mikelian, Cborrak ve Fislip de ayrı ayrı şehirlerde hayatlarını idame ettirmektedirler. Yani kısacası Kanlı Ozanlar'ın  tüm üyeleri birbirlerinden ayrılmak zorunda kalmışlardır ve grup dağılmıştır.

İşte böyle bir ortamda açılıyor kitap. Okur ise ister istemez şüpheleniyor, ilk kitaptaki havayı bulamama korkusu bu şüphelerden yalnızca biri.

Kanlı Ozanlar'ı tekrar bir araya getiren şeyse, içlerindeki milliyetçilik duyguları. Azap tarafından tutsak edilen eski imparator Amirhak'ı serbest bırakmak ve tekrar yönetici ilan etmek için düşüyorlar Alametler'in peşine. Ekip üyeleri uzun bir giriş bölümüyle tek tek toplanıyorlar. Özdağ'ın sayfalar süren betimlemeleri, öykünün gücüne güç katıyor.

İlk kitabı betimlemeler sebebiyle Zaman Çarkı'na benzetmiştim, bu kitapta ise ufak bir benzerlik daha sezdim. Hamit Çağlar Özdağ'ın Solaklar'ı, Robert Jordan'ın Trolloclar'ını andırdı biraz bana. Kötülüğün hizmetkarı olan bu yaratıklar, birçok kez Kanlı Ozanlar'a musallat oldular.

Bu kitapta ekibe yeni katılan isimler de yok değildi. Neytala adlı geminin kaptanı Şiy kızı Denlemiz ve konuşan bir çiçek olan Laltum Çiçeği bunlardan yalnızca ikisi.

Bu yolda yine büyük kayıplar verir ekip. İlk kitapta Tırpıs'ı yitirmiştik, bu kitapta ise Denlemiz, Mikelian ve Quinne'ye veda ettik. En çok Quinne'nin ölümüne üzülsem de, diğerleri de bir hayli beklenmedik ve üzücüydü. Ölümler haricinde geriye kalan karakterler de asla eskisi gibi değiller. Urdeed başta olmak üzere tüm ekip büyük bir değişiklik geçirdi. Bu da yazarın karakterlerini cesurca kullandığına bir kanıt. Ama elbette bir George Martin değil.

Eleştireceğim noktalardan birisi şu: Bölüm başlıkları hafiften spoiler veriyor bölüm boyunca yaşanacak olanlara dair. Yani en azından ben, birçok bölümde ne olacağını önceden sezebildim. Ve bir diğer nokta da tabii ki kitap kapakları. İlk kitap yorumumda  bahsetmiştim fakat yine değinmek istiyorum.

Tanımadığım biri tarafından şöyle bir yorum geldi cevap olarak: "ılk kapaga baktıgımda asla korku gormuyorum tam aksıne Urdeedin yasadıgı acılar topraklarından suruklenılıp atılması ıcındekı ıntıkam duygusu kafasındakı karısıklık , öfkenın ve gücün otesınde ıcındekı cocugun korkak gozlerle bakarken bunu bellı etmeden guclu gozukmeye calısması .. kırlenmıs yıpranmıs ellerı hayata nasılda tırnakları ıle kazıyarak tutunduklarını gosterıyor adeta .."

Yorumu düzenlemeden, olduğu gibi aktardım. Şimdi o kişiye cevap vereyim: İlk kitap olan Anstorra'nın kapağındaki kişi Urdeed değildir. Kısacası kitap kapaklarının karakterlerle bir alakası yoktur. Yazarın betimlemeleriyle Urdeed'in öyle biri olmadığı gayet açık bir şekilde anlaşılmaktadır. Madem seriyi çok seviyorsun, bir kez daha okumanı öneririm. O zaman Urdeed'in o olmadığını anlayabilirsin belki.

Kapakların güzel olup olmadığı göreceli bir kavramdır lakin kapak resimlerinin karakterlerle herhangi bir alakası bulunmamaktadır. Betimlemelerle eşleşmiyorlar zira.

Her neyse.

Kitabın finali ise epey bir sarsıcı. Bir an önce üçüncü kitap İhanetler'le devam etmek istiyorum Kanlı Ozanlar'ın destanına tanık olmaya.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder