2 Ekim 2013 Çarşamba

Bin Dokuz Yüz Seksen Dört - George Orwell


"...Gelecekle nasıl iletişim kurulabilirdi ki? Doğası gereği olanaksızdı. Gelecek ya şimdiye benzeyecekti, ki o zaman ondan haberi bile olmayacaktı ya da şimdiden farklı olacaktı, ki o zaman da içinde bulunduğu durumun hiçbir anlamı kalmayacaktı." -George Orwell.

Eminim ki az sonra söyleyeceğim şeylerin hepsi kitabın yayınlanış tarihinden itibaren binlerce, on binlerce, yüz binlerce kez farklı kişiler tarafından söylenmiştir. Farklı bir şeyler söyleyeceğimi düşünenler varsa yanıldıklarını bilsinler ve yazının geri kalanını okuyup okumama konusunda bir kez daha düşünsünler.

Bin Dokuz Yüz Seksen Dört George Orwell'ın başyapıtı, aynı zamanda da en iyi distopik romanlardan biri olarak geçmekte. Bir çoğuna göre en iyisi olsa da benim için her zaman Zamyatin'in Biz'inin gerisinde kalacak. Biz'i daha önce okumuş olmamın bu kararda başrol oynadığı da aşikar. İlk önce Bin Dokuz Yüz Seksen Dört'ü okumuş olsaydım belki daha çok severdim, kim bilir? Bu yüzden kitapta okuduklarım bir Zamyatin taklidi gibi geldi bana. Hayır, kimse yanlış anlamasın, Orwell büyük bir ustadır ve onu asla küçümseyemem; ama unutulmamalıdır ki Zamyatin de Orwell'ın ustasıdır.

Kesinlikle Bin Dokuz Yüz Seksen Dört'ü eleştirmeyeceğim, aksine öveceğim:

SAVAŞ BARIŞTIR.  ÖZGÜRLÜK KÖLELİKTİR. CAHİLLİK GÜÇTÜR.

Yukarıdaki üç çelişkili cümle üzerine kurulu tüm kitap. Biraz daha detaylıca değinmek gerekirse eğer:

Orwell Hayvan Çiftliği'nde yaptığı şeyin bir benzerini ama daha detaylısını Bin Dokuz Yüz Sekse Dört'te  yapmış. Kurgulamış olduğu karanlık gelecekte bu sefer simgeler kullanmadan oluşturmuş karakterlerini. Bu sefer hayvanlar değil, insanlar başrolde.

Geleceğin portresini Winston'ın anlattıkları sayesinde kafamızda oluşturuyoruz. "Duygularını gizlemek, aklından geçenlerin yüzüne yansımasını önlemek, herkes ne yapıyorsa onu yapmak, içgüdüsel bir tepkiydi." diyor Orwell. İnsanların robotikleştiğine vurgu yapıyor. Sistemin insanları nasıl ele geçirdiğini, köleleştirdiğini anlatıyor. "Kafatasınızın içindeki birkaç santimetreküp dışında, hiçbir şey sizin değildi." diyerek de olaya kendi bakış açısından son noktayı koyuyor. Ele geçirilmiş zihinler ve onları kontrol eden canavarlar.

"Bağlılık, düşünmemek demektir, düşünmeye gerek duymamak demektir. Bağlılık bilinçsizliktir." Burada da gene sistemin kölesi olan insanların düşünemediğinden, körü körüne bağlanmanın insanı bilinçsizleştirdiğinden dem vuruyor. "Bilinçleninceye kadar asla başkaldıramayacaklar, ama başkaldırmadıkça da bilinçlenemezler." Siteme başkaldırmayan insanlar asla bilinçlenemezler, evet. Çünkü onlar korkaktır.

"Dünya, tüm yararlı uğraşlarda ya yerinde saymakta ya da geriye gitmektedir." Bu da Orwell ustamızın ta o zamanlarda gördüğü acı bir gerçek. Evet, teknolojik anlamda dünya her geçen gün gelişiyor belki ama insanlık bakımından geriye gittiğimiz aşikar.

"İnsanlar özgürlük ile mutluluk arasında seçim yapmak zorundaydı ve büyük çoğunluk mutluluğu seçiyordu." Kitabı özetleyen cümlelerden birisi bu bence. İnsanlar mutlu olduklarında hayatın güzel olduğunu düşünürler. Oysaki yaşananlara bencil bir bakış açısıyla bakarlar. Kendi menfaatleri için yaşar birçok insan. Şahsen başkasının acınacak haldeki durumuna bakıp haline şükreden insanlar için üzülüyorum. Tiksiniyorum onlardan. Mutluluk başka bir şeydir, özgürlükse daha başka.

"Onlardan nefret ederek ölmek, özgürlük buna denirdi işte." Beni en çok etkileyen repliklerden birisi oldu bu. Özgürlüğün tanımı daha güzel yapılamazdı. Çok iyi.

Son olarak:

KAHROLSUN BÜYÜK BİRADER!

Alıntılar:

"Ne ki, yaşamak zorunda bırakıldıkları yapayalnızlıkta bu kadarı bile unutulmaz bir olaydı."

"İnsan, ardında tek bir iz bile, bir kağıt parçasına karalanmış tek bir adsız sözcük bile bırakamadıktan sonra, geleceğe nasıl seslenebilirdi?"

"Düşüncesuçu, ölümü gerektirmez: Düşüncesuçunun KENDİSİ ölümdür."

"Geçmişi denetim altında tutan, geleceği de denetim altında tutar; şimdiyi denetim altında tutan geçmişi de denetim altında tutar."

"Bilinçleninceye kadar asla başkaldıramayacaklar, ama başkaldırmadıkça da bilinçlenemezler."

"Özgürlük, iki kere iki dört eder diyebilmektir. Buna izin verilirse, arkası gelir."

"Aklı olan hem kuralları çiğner hem de hayatta kalırdı."

"Savaş savaştır, kan dökülür, üstelik verdikleri haberlerin hepsinin yalan olduğunu biliyoruz." -Julia.

"Sen yalnızca belden aşağısıyla ilgilenen bir asisin," demişti Winston

"En iyi kitaplar insana zaten bildiklerini söyleyen kitaplardır." -Winston

"Dünyanın ele geçirilmesi gerektiğine en çok bunun olanaksız olduğunu bilenler inanırlar."

"Akıllılık çoğunluğa bakılarak ölçülmez."

"Biz iktidarın sahipleriyiz," dedi. "Tanrı, iktidardır."

"Gerçek güç, uğruna gece gündüz savaşmamız gereken güç, nesnelere değil, insanlara hükmeden güçtür."

"Geleceğin resmini görmek istiyorsan, bir insan yüzüne basmış bir postal getir gözlerinin önüne, sonsuza dek."

"Bazı şeyler olmuştu, bazı şeyler olmamıştı."

"İnsan insana nasıl hükmeder, Winston?" Winston, biraz düşünüp, "Acı çektirerek," dedi.

2 yorum:

  1. Selam, bu kitap benim de sevdiğim kitaplar arasındadır. Ancak şu Zamyatin de kim?

    http://mahrem-i-esrar.blogspot.com/2013/06/1984-george-orwell.html

    YanıtlaSil
  2. Merhabalar.

    Çok geç bir cevap olduğunun farkındayım, kusura bakmayın. Zamyatin, "Biz" kitabıyla ünlü bir Rus yazar. Fikrimce en iyi distopik eser Biz'dir. Bin Dokuz Yüz Seksen Dört, Cesur Yeni Dünya gibi eserler de çok iyidir lakin Biz bambaşkadır ve türünün de ilk örneğidir.

    http://adrianistedebiyat.blogspot.com.tr/2014/04/biz-yevgeni-zamyatin.html

    YanıtlaSil