"...Gelecekle nasıl iletişim kurulabilirdi ki? Doğası gereği olanaksızdı. Gelecek ya şimdiye benzeyecekti, ki o zaman ondan haberi bile olmayacaktı ya da şimdiden farklı olacaktı, ki o zaman da içinde bulunduğu durumun hiçbir anlamı kalmayacaktı." -George Orwell.
Eminim ki az sonra söyleyeceğim şeylerin hepsi kitabın
yayınlanış tarihinden itibaren binlerce, on binlerce, yüz binlerce kez farklı
kişiler tarafından söylenmiştir. Farklı bir şeyler söyleyeceğimi düşünenler
varsa yanıldıklarını bilsinler ve yazının geri kalanını okuyup okumama
konusunda bir kez daha düşünsünler.
Bin Dokuz Yüz Seksen Dört George Orwell'ın başyapıtı, aynı
zamanda da en iyi distopik romanlardan biri olarak geçmekte. Bir çoğuna göre en
iyisi olsa da benim için her zaman Zamyatin'in Biz'inin gerisinde kalacak.
Biz'i daha önce okumuş olmamın bu kararda başrol oynadığı da aşikar. İlk önce
Bin Dokuz Yüz Seksen Dört'ü okumuş olsaydım belki daha çok severdim, kim bilir?
Bu yüzden kitapta okuduklarım bir Zamyatin taklidi gibi geldi bana. Hayır,
kimse yanlış anlamasın, Orwell büyük bir ustadır ve onu asla küçümseyemem; ama
unutulmamalıdır ki Zamyatin de Orwell'ın ustasıdır.
Kesinlikle Bin Dokuz Yüz Seksen Dört'ü eleştirmeyeceğim,
aksine öveceğim:
SAVAŞ BARIŞTIR.
ÖZGÜRLÜK KÖLELİKTİR. CAHİLLİK GÜÇTÜR.
Yukarıdaki üç çelişkili cümle üzerine kurulu tüm kitap.
Biraz daha detaylıca değinmek gerekirse eğer:
Orwell Hayvan Çiftliği'nde yaptığı şeyin bir benzerini ama
daha detaylısını Bin Dokuz Yüz Sekse Dört'te
yapmış. Kurgulamış olduğu karanlık gelecekte bu sefer simgeler
kullanmadan oluşturmuş karakterlerini. Bu sefer hayvanlar değil, insanlar
başrolde.
Geleceğin portresini Winston'ın anlattıkları sayesinde
kafamızda oluşturuyoruz. "Duygularını
gizlemek, aklından geçenlerin yüzüne yansımasını önlemek, herkes ne yapıyorsa
onu yapmak, içgüdüsel bir tepkiydi." diyor Orwell. İnsanların
robotikleştiğine vurgu yapıyor. Sistemin insanları nasıl ele geçirdiğini,
köleleştirdiğini anlatıyor. "Kafatasınızın
içindeki birkaç santimetreküp dışında, hiçbir şey sizin değildi." diyerek
de olaya kendi bakış açısından son noktayı koyuyor. Ele geçirilmiş zihinler ve
onları kontrol eden canavarlar.
"Bağlılık,
düşünmemek demektir, düşünmeye gerek duymamak demektir. Bağlılık
bilinçsizliktir." Burada da gene sistemin kölesi olan insanların
düşünemediğinden, körü körüne bağlanmanın insanı bilinçsizleştirdiğinden dem
vuruyor. "Bilinçleninceye kadar asla
başkaldıramayacaklar, ama başkaldırmadıkça da bilinçlenemezler." Siteme
başkaldırmayan insanlar asla bilinçlenemezler, evet. Çünkü onlar korkaktır.
"Dünya, tüm
yararlı uğraşlarda ya yerinde saymakta ya da geriye gitmektedir." Bu
da Orwell ustamızın ta o zamanlarda gördüğü acı bir gerçek. Evet, teknolojik
anlamda dünya her geçen gün gelişiyor belki ama insanlık bakımından geriye gittiğimiz
aşikar.
"İnsanlar
özgürlük ile mutluluk arasında seçim yapmak zorundaydı ve büyük çoğunluk
mutluluğu seçiyordu." Kitabı özetleyen cümlelerden birisi bu bence.
İnsanlar mutlu olduklarında hayatın güzel olduğunu düşünürler. Oysaki
yaşananlara bencil bir bakış açısıyla bakarlar. Kendi menfaatleri için yaşar
birçok insan. Şahsen başkasının acınacak haldeki durumuna bakıp haline şükreden
insanlar için üzülüyorum. Tiksiniyorum onlardan. Mutluluk başka bir şeydir,
özgürlükse daha başka.
"Onlardan nefret ederek
ölmek, özgürlük buna denirdi işte." Beni en çok etkileyen repliklerden
birisi oldu bu. Özgürlüğün tanımı daha güzel yapılamazdı. Çok iyi.
Son olarak:
KAHROLSUN BÜYÜK BİRADER!
Alıntılar:
"Ne ki, yaşamak zorunda bırakıldıkları yapayalnızlıkta
bu kadarı bile unutulmaz bir olaydı."
"İnsan, ardında tek bir iz bile, bir kağıt parçasına
karalanmış tek bir adsız sözcük bile bırakamadıktan sonra, geleceğe nasıl
seslenebilirdi?"
"Düşüncesuçu, ölümü gerektirmez: Düşüncesuçunun KENDİSİ
ölümdür."
"Geçmişi denetim altında tutan, geleceği de denetim
altında tutar; şimdiyi denetim altında tutan geçmişi de denetim altında
tutar."
"Bilinçleninceye kadar asla başkaldıramayacaklar, ama
başkaldırmadıkça da bilinçlenemezler."
"Özgürlük, iki kere iki dört eder diyebilmektir. Buna
izin verilirse, arkası gelir."
"Aklı olan hem kuralları çiğner hem de hayatta
kalırdı."
"Savaş savaştır, kan dökülür, üstelik verdikleri
haberlerin hepsinin yalan olduğunu biliyoruz." -Julia.
"Sen yalnızca belden aşağısıyla ilgilenen bir
asisin," demişti Winston
"En iyi kitaplar insana zaten bildiklerini söyleyen
kitaplardır." -Winston
"Dünyanın ele geçirilmesi gerektiğine en çok bunun
olanaksız olduğunu bilenler inanırlar."
"Akıllılık çoğunluğa bakılarak ölçülmez."
"Biz iktidarın sahipleriyiz," dedi. "Tanrı,
iktidardır."
"Gerçek güç, uğruna gece gündüz savaşmamız gereken güç,
nesnelere değil, insanlara hükmeden güçtür."
"Geleceğin resmini görmek istiyorsan, bir insan yüzüne
basmış bir postal getir gözlerinin önüne, sonsuza dek."
"Bazı şeyler olmuştu, bazı şeyler olmamıştı."
"İnsan insana nasıl hükmeder, Winston?" Winston, biraz düşünüp, "Acı çektirerek," dedi.
Selam, bu kitap benim de sevdiğim kitaplar arasındadır. Ancak şu Zamyatin de kim?
YanıtlaSilhttp://mahrem-i-esrar.blogspot.com/2013/06/1984-george-orwell.html
Merhabalar.
YanıtlaSilÇok geç bir cevap olduğunun farkındayım, kusura bakmayın. Zamyatin, "Biz" kitabıyla ünlü bir Rus yazar. Fikrimce en iyi distopik eser Biz'dir. Bin Dokuz Yüz Seksen Dört, Cesur Yeni Dünya gibi eserler de çok iyidir lakin Biz bambaşkadır ve türünün de ilk örneğidir.
http://adrianistedebiyat.blogspot.com.tr/2014/04/biz-yevgeni-zamyatin.html