Nihayet Dexter'a başlayabildim, başlamakla da kalmayıp 2
sezon bitirdim hatta. Başlamak için bu kadar geç kalmış olmama hayıflanmamla
birlikte bir yandan da sevindim. Şöyle ki, 2 bölüm sonra Dexter efsanesi sona
eriyor. Dizi şu an 8.sezonunda ve yeni bölüm bekleme derdim olmadan rahatlıkla
tüm bölümleri peş peşe izleyebilirim.
Daha ilk bölümlerde dizinin kalitesi anlaşılıyor zaten, buna
kimsenin itirazı yok. Duygulardan yoksun, tek kişilik dünyasında yaşamak için
öldürmeye ihtiyaç duyan azılı bir katil Dexter. Aynı zamanda çok zeki bir
kişiliğe de sahip. Zaten zekası sayesinde bu yaşına kadar gelebilmeyi başarmış
ve tabii ki bir de üvey babası Harry. Dizi zaman zaman flashbacklerle bizi
Dexter'ın karanlık geçmişine götürüyor. Orada Dexter'ın yaşadıklarına tanıklık
ediyoruz. Dexter'ı oynayan Michael C. Hall'un olağanüstü oyunculuğunu izlerken
diziye epey kaptırıyoruz kendimizi. Bir süre sonra Dexter'ın neden hayatta
kalmak için öldürdüğünü ve onları ne için öldürdüğünü öğreniyoruz. Bu durum
izleyicileri bir hayli rahatlatıyor. Niye mi? Çünkü Dexter asla yanlış kişiyi
öldürmüyor. Hak edenleri öldürüyor. Kanunun elinden bir şekilde kaçmayı
başaranlar kendilerini Dexter'ın ölüm masasında buluyorlar. Eğer olur da bir
gün kendinizi o masada bulursanız, sessiz olun, ölümü kabullenin, Dexter
masumları öldürmez!
1.sezonda Miami cinayet departmanı insanları dondurduktan
sonra öldüren "Ice Truck Killer" lakaplı katili arıyor. Ummadık taş
baş yarar misali katil hiç beklenmedik biri çıkıyor. Bu başta Dexter'ın kardeşi
Debra olmak üzere herkesi şoke ededursun Dexter'ın geçmişi de bir bir gün
yüzüne çıkıyor.
Dexter'ın sevgilisi Rita'dan bahsetmek gerekirse eğer,
gerçekten çok tatlı bir kadın fakat onun da kendine göre sorunları var.
Kocasının hapisten çıkmasıyla birlikte Dexter'la olan ilişkileri sıkıntılı bir
sürece giriyor. Neyse ki sorunlar bir şekilde çözülüyor ve hayat normal akışına
geri dönüyor. Bölümlerde gerilim havası üst düzey. İlk sezonun finali ise
gerçekten çok etkileyici. Baş karakterimiz Dexter'ı derinden sarsıyor yaşadığı
olay. Fakat duyguları olmamasının avantajını yaşıyor.
2.sezonda ise Dexter'ın başı büyük bir dertte. Denizin
dibinde bir sürü poşet bulunur. Poşetlerin içerinde de Dexter'ın öldürdüğü
insanlar vardır. Sıradan bir adli tıp memuru görünümündeki Dexter'ın tüm
karanlık sırları açığa çıkmak üzeredir. Bir an önce bir şeyler yapmalıdır. Çünkü
"Bay Harbor Butcher" olarak adlandırılan katil Dexter'ın ta
kendisidir.
Bu süreçte Dexter'ı birçok zorluk bekliyor. FBI ajanları
katili bir an önce bulmak amacıyla Miami'ye akın ediyorlar. Dexter ise iki
kadın arasında gidip geliyor. Uzun zamandır sevgilisi olan Rita ve hiç
beklenmedik bir şekilde karşısına çıkan Lila. Lila Dexter'ın karanlık tarafını
görüp onu bu şekilde de kabul edeceğini belirtse de Dexter Rita'dan
vazgeçemiyor. Ama bir süre sonra Lila istediğini elde ediyor ve Dexter'ı
kendisine hapsediyor. Tam burada Lila'ya bir parantez açmak gerekiyor. Jaime
Murray'nin canlandırdığı karaktere hayran olmamak elde değil. En azından kendi
hayranlığımı belirtmek istiyorum.
2.sezon finali beni daha çok etkiledi açıkçası. Departmanın
Çavuş'u James Doakes'un Dexter'ı sevmediğini herkes bilir. 2.sezondaki en
önemli rollerden birinde Doakes. Hem Lila'nın hem de Doakes'un yaşadığı sonlar
beni üzdü. Özellikle Lila. Son olarak diğer çalışanlardan da bahsetmek gerek.
Dexter'ın kardeşi Debra, İspanyol Angel Batista ve Japon Vince Masuka. Debra ve
Dexter'ın atışmalarını sevsem de Masuka'nın diziye daha çok renk kattığı da bir
gerçek.
O halde 3.sezondan devam.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder